hüseyin nihal atsız

  • said nursi gibi kürtçü ve soba ile konuştuğunu iddia eden bir ruh hastası hakkında birkaç kelam karalama zahmetinde bulunmuş büyük edebiyatçı:

    "saîd-i nursî denilen adam, eskiden 'saîd-i kürd-î' diye bir takım risaleler yayınlayan, türkçe bilmez, daha nokta ile virgülün nerede kullanılacağını bilmekten âciz, şafiî mezhebinden bir kürttür. mütareke yıllarında istanbul sokaklarında millî kürt kılığı ile dolaşarak caka yapmıştır. bu cakacı kürt, kendisine "bedîüzzaman" demekte, müridleri de bu adı bir övünçmüş gibi kullanarak şeyhlerini bu adla ululamaktadır.

    bedîüzzaman, 'zamanın harikası' demektir. kürt said cidden zamanın harikasıdır. yirminci yüzyıl gibi bir zamanda, bu bilgisizliği ve iptidaîliği ile ortaya atılmakta gösterdiği pişkinlikle zamanın harikası, bundan daha fazla olarak da onbinlerce, belki yüzbinlerce türk'ü ardına takmakta gösterdiği başarıyla tam anlamıyla zamanın bir harikasıdır.

    nur risalesi (kendi tâbirleriyle risale-i nur) denilen sayıklama kitapları pek çoktur. beyni örümceklenmiş zavallılar bu sayıklamaları elle yazarak, yahut şapirografi veya taşbasmasıyla çoğaltarak onbinlerce satarlar. bu ticareti yapmak için kasaba kasaba, köy köy dolaşan nurcular vardır. üstelik bunları satarak da sevaba girediğini sanarlar. sözde türkçe olan bu sayıklama kitapları, kürt hamalların fikir seviyesinde yazıldığı için, kimse bir şey anlamaz. anlamadığı için de, onda gizli hikmetler, yüksek gerçekler olduğu kuruntusuna kapılır.

    kendisini nurculuğa kaptırmış olan bir avukatla, geçen yıl aramda küçük bir konuşma olmuş, kürt said'te ne bulduğunu kendisinde sormuştum. soruma cevap olarak 'kur'an'ın en güzel tefsirini yapmıştır.' şeklinde bir ifadede bulunmuştu. bu genç avukat eski yazıyı bilmiyor, kur'an'ın şimdiye dek en büyük islâm bilginleri tarafından üç islâm dilinde yapılan tefsirlerinden habersiz bulunuyordu. bunu kendisine boşuna anlatmaya çalıştım. bir kere çileden çıkmış, aklın ve mantığın dışına uğramıştı. bir safsataya tereddütsüz inananla uğraşmak neye yarar? bugün devlete düşen görev, bunun sebeplerini arayıp bularak tedavisini uygulamaktır."

    h. nihal atsız, ötüken, 7 mart 1964, sayı: 109